27 Ocak 2017 Cuma

Arto'dan Arşo'ya (ikinci mektup)









Sept. 22. 1975 - Monday

Arşo, Bu yazıma başlarken önce sana dünü (yani Pazar günümün) nasıl geçtiğini anlatacağım. Marko paşa yanımda halt etmiş.

Sabah kiliseye gitmem lazımdı, bunu derken, diyeceksin ki günlerden Pazar oldu mu zaten gidersin. Şimdi eskisi gibi her Pazar gidemiyorum, hem evde ufak tefek işler oluyor hem de bazı pazarları canım tam istirahat etmek istiyor. Fakat dünkü Pazar önemli bir toplantı vardı kilisenin salonunun ana temeli çürümek üzere imiş bunu tamiri için 20 bin dolara ihtiyaç varmış. .....'lardan bu paranın harcanabilmesi için izin isteniyordu. Uzun uzadiye raporları dinledik nasıl başlamış, nasıl kimsenin haberi olmamış, ihmale gelmezmiş, oradan çıktım doğru Oakland hava alanına LA den bir ahbap geliyordu. Oakland'da bir avukatla görüşüp geri dönecekti. Onun angariyesini gördüm. Oradan başka bir arkadaşla fotoğrafçı dükkanına koştuk. Kıymetli bir fotoğraf makinesi alacakmış, dükkanın sahibini ben tanırım ve tenzilat alabilirim diyerek beni biri tavsiye etmiş. Oradan atladım Walnut Creek'e geçtim. Oradan da başka bir arkadaşın iş yerine Cuma günü yeni halı koymuştuk, Cumartesi gece dükkana su basmış ne yapalım diye benden akıl rica ediyorlardı. Oradan SF e geçtim.
Oradan da bir arkadaşla buluşacaktık ki iki gün önce 73 yaşındaki karısı kanserden ölmüştü. Yarın yarın yakılıyormuş, hayatta yalnız kaldığından dem vuruyor, açılıp içini dökecek bir dost arıyordu. :( Jirayr fazla kalamıyacağım çünkü Masis beni bekliyor ...-Altoya bir halı götürmemiz lazım müşteriye söz verdik çünkü gece evlerinde parti var, parti zamanından önce oraya yetişmemiz lazım, deyip ayrıldım. Oradan fabrikaya gelip Masisle buluşup halıyı götürdük eve geldim, baktım Hayward'dan ahbaplar bize oturmaya gelmişler, hoş beşten sonra baktım içinde bir sıkıntıları var derken biraz kurcaladık ki onların dertleri de ayrı. 23 yaşındaki oğullar homoseksüellerle arkadaşlığa başlamış, bunlar ne yapacaklarını şaşırmışlar, içlerini dökecek adam arıyorlar.

Onlarla konuşurken telefon çaldı, başka bir arkadaşın babası kalp sektesi geçirmiş hastaneye kaldırmışlar, az sonra bir telefon daha bu da bir müşteri halısı gününe yetişmedi diye bana telefon ile şikayet ediyordu. Akşam onbirde misafirler gitti, "what a day" diye mırıldanırken bizimki hadi yatalım artık leşin çıktı bugün diyordu. Odanın ışıklarını kapattım barın loş ışığını yaktım ve saat bire kadar kafa çektim ve aynı zamanda hayatın bütün cilvesini düşündüm. Ve işte sabah o kafa ile işe geldim ve senin yazdığın Ahmet ve Arto hakkındaki yazını okudum: Evvela Arto hakkında benim özel fikrimi beyan etmeden sana bir tek sözüm var. Sen hep yazılarında "Nur Arto'da senin yolunda yürüyor, inşallah talihi senin gibi olur" diyorsun. İnşallah temenni edelim ki talihi benim gibi olur ama hiç bir zaman benim yolumdan yürümüyor ve maalesef Arto bir Nur olamıyacaktır. Kendimi büyültüp onu küçültmen istemem ama Arto bu gidişle benim gölgem olamaz. Bir kere hayat karşı bir hırsı, bir saldırganlığı yok, olnanına zayi bir huyu var. Halbuki bak Seta için dersen benim yolumdan yürüdüğüne hak veririm. İkincisi daima başında onu idare edecek birine ihtiyacı var. Sen açıldın diye ben de bunları sana yazıyorum yoksa kendisinden şikayet ediyorum sanma. İyi çocuk, terbiyeli çocuki hürmetkar çocuk üstelik de benden hem korkuyor ve hem de çekiniyor ama bu her şey demek değildir.

Çok iyi biliyorum ki Arto evlendiği gün karısının donuna girecek ve oradan bir daha çıkmıyacak bu hem de karısı kim olursa olsun. Olsun sizler ve olsun ben hep ikinci planda ve hatta daha arka planlarda olacağız, ben bunu hem İst.da olduğum zaman, Talinle olan bağlantısından anlamış ve biz de burada bir iki ay hadisesinde notumu vermiştim. İzzetinefis meselesinde sen yine haklısın, çünkü o bütün hadiselerden sonra Anneler gününde buradan Almanyaya Talinin annesine tebrik kartı gönderdi ve ben müdahale etmedim. Öte yandan olsun Ahmet'ten olsun Dinçer'den hep haber bekleyip durdu ki acaba Almanyada bulundukları zaman bunların arasını bulup da barışabilirler mi diye.

Size karşı kızgınlığını da biliyor ve anlıyorum. Maalesef kızgınlığı annesine karşı değil de daha fazla sana ve Seta'ya ama galiba daha fazla sanadır, çünkü söz aşamasında "Arşoyu çok sevdiğimi bildikleri için onu öne sürdüler, onu kıramadım arada o olmasaydı daha başka olurdu" gibilerinden içini döktüğü çok olmuştur. Senin dediğin gibi onu buraya almakla çok büyük bir mesuliyet altında bulunuyoruz. Hatta bazan bunu derinliğine düşündükçe onu buraya aldığıma pişman bile oluyorum. Madem ki bu kadar açıldık sana biraz daha anlatayım. Bu dokuz ay zarfında üç hadise geçti başından.
İlk evvela zorlu bir gripe tutuldu ki söylediğine göre bir gün yatmış değilim diyordu. Onun arkasından fabrikada düştü diz kapağını incitti ve davul gibi dizi şişti hastane doktor derken bir ay çekti, ve alçıda kaldı. O bitti bu sefer baş parmağının tırnağını kayıp etti. Ve bütün bunlar olurken kızmayım diyerek benden saklamağa çalıştı. Fabrikada düştüğünü iki gün sonra diz şimeğe başladığı ve yürümekte zorluk çektiği zaman anladım. Parmağı kangren nerede ise oluyordu sonra söyledi. Ve bütün bunlar taşındığımız ve fabrikada kaldığımız ve en parasız olduğum zamana denk geldi. Bütün bunlara rağmen henüz kendi bir dolarına dokunmuş değiliz. Bizde yer içer yatar, immg.? İşleri ve avukat paraları hepsi bizden harcanır. Yalnız dışarıda kendi keyfinin ....ğı paraları cebinden veriyor ki, onu da bazan ....de bayan Morganlarda, bazı bizim apartmanda çalışıp aldığını harçlık ediyor. Öyle ki kendi paralarını henüz hiç dokunmuş değil öyle ki Surpik kuyriğe (Erm:abla) söyle hiç canını üzmesin. Araba kullanmasına gelince ona mani olamam, çünkü o yaşta biri arabasını burada hiç birşey yapamaz. Ona tam serbestlik tanıyorum. Ve her istediğini yapıyor hiç birşeye bani olmuyorum, lüzum olan nasihatları verip gerisini kendisine bırakıyorum. Şimdi bende ü. Araba var, biri hemen hemen onun emrinde. Bir de dalgınlık var. Kapıyı kapamağa unutur, geçenlerde havuzun suyunu açık bırakmıştı. Daha evvel elektrik ocağını kapamadan yatmıştı, tabii ki onun bu bizim ki çok zaman çocukları bile ona emanet etmeğe korkuyor. Geçenlerde biz evde olmadığımız zaman bizden izinsiz eve arkadaşını ve kız kardeşlerini davet etmişti. Onu sonradan haber aldık ve kulağını biraz büktüm. Daha evvel de benim adıma İst.dan gelen bir mektubu açmıştı. "Arto bu mektup kime gelmiş" sana dedi. Niçin açtın dedim. İst.dan geldi diye dedi. Bizim evde kaide kimin adına gelinmiş yazı olursa sadece onun sahibi açabilir, sen değil, bana gelmiş mektubu, Masy bile açamaz dedim. Onun haricinde Gülbenklerde çok samimi, tuttu bir sefer onları evin kapısına kadar getirdi, 100 bin dolarlık ev olduğunu, içinde yüzme havuzunun ve barının bulunduğunu söylemeğe kadar gitti. Sen bunları onlara söylemekle beni yükseltmiyorsun, onları bana karşı kudurtuyorsun dedim, sakın söyleme apartmanın da bulunduğunu sorarlarsa Berçindi diyerek kes at dedim. Şu an ben bu mektubu yazarken o bir haftadır Morganlarda çalışıyor ve Morganlarda Gülbenklerden iki eve yukarıda oturduğu için haber aldığıma göre sabah akşam berabermişler. Gidiş gelişine aldırdığım yok fakat haberler gider diye korkuyorum. Geçenlerde bununla konuşmak için kız bizim eve kadar telefon etti. Daha evvel de Armenian Olympie de Arto yanımda diye yanımıza geldi. Talin davasını burada da kendisi ile uzun uzun konuştum ve olan bütün şeyleri dinledim nokda, nokda kendisinin nelererde hatalı olduığunu söyledim ve kendisi de bütün hatalarını kabul etti fakat herşeye rağmen daha halen bu saat bir ümitle bekliyor ki acaba bir yol buluruz mu diye. Herşeye rağmen onu çok seviyor, onun herşeyi  ile ilgileniyorum ve onu neşeli tutup evini aratmamağa bakıyorum. O da buna karşılık olsun ev işlerinde olsun fabrikada bana sağ elini vermiş bütün hızı ile yardım etmeğe çalışıyor, hatta çok zaman Ahpar, sen yorulma o işi de ben yaparım diyerek bana destek oluyor.


(mektubun gerisini maalesef bulamadığım için buraya kadar olan bölümünü yayınlıyorum)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder