12 Eylül 2018 Çarşamba

Ebru'dan Sevgilisine









Merhaba

Senin hışmına uğrayan ilk mektup denemesinden sonra sana bir daha yamamaya son derece kararlıydım. Ama sana söylemem gereken bir düzine şey varken ve söyleyemiyorken yazmaktan başka çıkar yol bulamadım.

Nereden başlayacağımı, nasıl sıralayacağımı bilemiyorum. O nedenle bir ordan bir burdan karışık bir şey olacağa benziyor.

Sen yanımda değilken, kafamın içindeki sana, nasıl hissettiğimi tam da istediğin gibi ifade edebilirken, senin yanında bunların hiçbirinden bahsedememek sadece benimle ilgili değil diye düşünüyorum. Pek çok insana kendimi rahatlıkla ifade ederken ben sana bir türlü açılamıyorum. Açıldığımda da genelde ayrılmaya karar veriyoruz. Seninle bir türlü konuşamadık. Yan yana yürüyen insanların o kendilerine has ortak dillerini bir türlü geliştiremediğimiz gibi neredeyse var olanı da inkar ettik. Önceleri bu duruma sadece üzülürken, sonraları nedenleri üzerinde daha çok kafa yormaya başladım. Bu durum seninle ilgili olan yanlarından biri senin sürekli korunaklı tutumundan sanıyorum. Hayatını kendini korumaya adamış bir halin var. Daima kontrollü davranma ihtiyacı hissediyorsun. Bense özellikle önceleri o kadar paldır küldür yaşıyordum ki senin yanında duygularım, davranışlarım, isteklerim hep komik kaçıyordu. Bu durumun abesliği iyice canımı sıkmaya başladığında daha kontrollü davranmaya zorladım kendimi. Daha makul, daha ortalama, daha az şeyle yetinen. Oysa ben sana her istediğimde “seni seviyorum” demek istiyordum. Elimi sımsıkı tutmanı istiyordum. Doya doya gözlerini suç işliyormuşçasına kaçırmadan, gözlerine bakmayı istiyordum. Arada birbirimizin yerine karar verebilecek kadar birbirimizin hayatında söz sahibi olalım istiyordum.

…. benim bunları, değil varlığımda, sevginin dahi mutlu olmasına yetmediği, neredeyse varlığımı tanımayan, değil sevgi sözcükleri kullanmak ismimi dahi es geçip “şey” demekle yetinen, ….. mutlaka mazeretlendirmemi isteyen (yoksa “noldu” diye telefona çıkan) ….. birinden beklemem gerçekten abesle iştigal ediyordu.

Benim bu beklentilerimi özgürlüğüne kasıt olarak algılıyordun. Çünkü özgürlüğün senin için çok önemliydi. Ve sen kendin için önemli olan şeylerle o kadar meşguldün ki, karşındakinin de önem verdiği şeyler olabileceğini bir türlü idrak edemedin. Oysa ben de en az senin kadar düşkündüm özgürlüğüme. Senden, bu ilişkiden bir şeyler beklerken ne senin hayatını zaptetmek ne de kendiminkini feda etmek geçti aklımdan. Özgürlüğü tehdit altında olduğu düşüncesi sende öyle bir yer etmişti ki, bu korkun yüzünden beni defalarca kırdın.

Şu an burada değilsin. Geçen hafta geldiğinde özlemden çok, bir görevi yerine getirircesine görüştük. Daha da iki hafta görüşmeyeceğiz. Eski Ebru olsaydı seni bu sırada deli gibi özlerdi. Şimdiki ise özlemekten korkuyor. Duygularını bir süre derin dondurucuya koydu ve ne zaman erir o buzlar bilemiyor.

Bu yazdıklarımdan sonra zoruma giden başka bir şey de ne biliyor musun? Tüm bu olumsuzluklara karşı giderek bende tolerans gelişiyor. Bu duyguların intiharı gibi bir şey benim için.

Sanırım hala aşık olmayı bekliyorsun. Ben de sen bu duruma düşene kadar açığı kapatıyorum. Sana bir gün bir şey söylemiştim, onu tekrar edeceğim. “Kendi duygularının bekçiliğini yapan kişiyi hırsız bile çalmaz.” Bunu Özdemir Asaf söylüyor. Senin bu tanıma çok uygun olduğunu düşünüyorum. Sen bu bekçilik görevini layıkıyla yerine getirirken birinin gelip senin kalbini çalabilmesine imkan var mı dersin?

Aşk bir rüya. İnsan rüyasında maruz kaldığı şeylere müdahale edemiyor. Sadece sevme ve üzüntü duyabiliyor. Benim istediğim bu rüyadan uyandığımda, hayatıma yeniden ….. edebildiğimde de seçeceğim mutlu olacağım bir ilişki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder