Sept.
22. 1975 - Monday
Arşo,
Bu yazıma başlarken önce sana dünü (yani Pazar günümün) nasıl geçtiğini
anlatacağım. Marko paşa yanımda halt etmiş.
Sabah
kiliseye gitmem lazımdı, bunu derken, diyeceksin ki günlerden Pazar oldu mu
zaten gidersin. Şimdi eskisi gibi her Pazar gidemiyorum, hem evde ufak tefek
işler oluyor hem de bazı pazarları canım tam istirahat etmek istiyor. Fakat
dünkü Pazar önemli bir toplantı vardı kilisenin salonunun ana temeli çürümek
üzere imiş bunu tamiri için 20 bin dolara ihtiyaç varmış. .....'lardan bu
paranın harcanabilmesi için izin isteniyordu. Uzun uzadiye raporları dinledik
nasıl başlamış, nasıl kimsenin haberi olmamış, ihmale gelmezmiş, oradan çıktım
doğru Oakland hava alanına LA den bir ahbap geliyordu. Oakland'da bir avukatla
görüşüp geri dönecekti. Onun angariyesini gördüm. Oradan başka bir arkadaşla
fotoğrafçı dükkanına koştuk. Kıymetli bir fotoğraf makinesi alacakmış, dükkanın
sahibini ben tanırım ve tenzilat alabilirim diyerek beni biri tavsiye etmiş.
Oradan atladım Walnut Creek'e geçtim. Oradan da başka bir arkadaşın iş yerine
Cuma günü yeni halı koymuştuk, Cumartesi gece dükkana su basmış ne yapalım diye
benden akıl rica ediyorlardı. Oradan SF e geçtim.
Oradan
da bir arkadaşla buluşacaktık ki iki gün önce 73 yaşındaki karısı kanserden
ölmüştü. Yarın yarın yakılıyormuş, hayatta yalnız kaldığından dem vuruyor,
açılıp içini dökecek bir dost arıyordu. :( Jirayr fazla kalamıyacağım çünkü
Masis beni bekliyor ...-Altoya bir halı götürmemiz lazım müşteriye söz verdik
çünkü gece evlerinde parti var, parti zamanından önce oraya yetişmemiz lazım,
deyip ayrıldım. Oradan fabrikaya gelip Masisle buluşup halıyı götürdük eve
geldim, baktım Hayward'dan ahbaplar bize oturmaya gelmişler, hoş beşten sonra
baktım içinde bir sıkıntıları var derken biraz kurcaladık ki onların dertleri
de ayrı. 23 yaşındaki oğullar homoseksüellerle arkadaşlığa başlamış, bunlar ne
yapacaklarını şaşırmışlar, içlerini dökecek adam arıyorlar.
Onlarla
konuşurken telefon çaldı, başka bir arkadaşın babası kalp sektesi geçirmiş
hastaneye kaldırmışlar, az sonra bir telefon daha bu da bir müşteri halısı
gününe yetişmedi diye bana telefon ile şikayet ediyordu. Akşam onbirde
misafirler gitti, "what a day" diye mırıldanırken bizimki hadi
yatalım artık leşin çıktı bugün diyordu. Odanın ışıklarını kapattım barın loş
ışığını yaktım ve saat bire kadar kafa çektim ve aynı zamanda hayatın bütün
cilvesini düşündüm. Ve işte sabah o kafa ile işe geldim ve senin yazdığın Ahmet
ve Arto hakkındaki yazını okudum: Evvela Arto hakkında benim özel fikrimi beyan
etmeden sana bir tek sözüm var. Sen hep yazılarında "Nur Arto'da senin
yolunda yürüyor, inşallah talihi senin gibi olur" diyorsun. İnşallah
temenni edelim ki talihi benim gibi olur ama hiç bir zaman benim yolumdan
yürümüyor ve maalesef Arto bir Nur olamıyacaktır. Kendimi büyültüp onu
küçültmen istemem ama Arto bu gidişle benim gölgem olamaz. Bir kere hayat karşı
bir hırsı, bir saldırganlığı yok, olnanına zayi bir huyu var. Halbuki bak Seta
için dersen benim yolumdan yürüdüğüne hak veririm. İkincisi daima başında onu
idare edecek birine ihtiyacı var. Sen açıldın diye ben de bunları sana
yazıyorum yoksa kendisinden şikayet ediyorum sanma. İyi çocuk, terbiyeli çocuki
hürmetkar çocuk üstelik de benden hem korkuyor ve hem de çekiniyor ama bu her
şey demek değildir.
Çok
iyi biliyorum ki Arto evlendiği gün karısının donuna girecek ve oradan bir daha
çıkmıyacak bu hem de karısı kim olursa olsun. Olsun sizler ve olsun ben hep
ikinci planda ve hatta daha arka planlarda olacağız, ben bunu hem İst.da
olduğum zaman, Talinle olan bağlantısından anlamış ve biz de burada bir iki ay
hadisesinde notumu vermiştim. İzzetinefis meselesinde sen yine haklısın, çünkü
o bütün hadiselerden sonra Anneler gününde buradan Almanyaya Talinin annesine
tebrik kartı gönderdi ve ben müdahale etmedim. Öte yandan olsun Ahmet'ten olsun
Dinçer'den hep haber bekleyip durdu ki acaba Almanyada bulundukları zaman
bunların arasını bulup da barışabilirler mi diye.
Size
karşı kızgınlığını da biliyor ve anlıyorum. Maalesef kızgınlığı annesine karşı
değil de daha fazla sana ve Seta'ya ama galiba daha fazla sanadır, çünkü söz
aşamasında "Arşoyu çok sevdiğimi bildikleri için onu öne sürdüler, onu
kıramadım arada o olmasaydı daha başka olurdu" gibilerinden içini döktüğü
çok olmuştur. Senin dediğin gibi onu buraya almakla çok büyük bir mesuliyet
altında bulunuyoruz. Hatta bazan bunu derinliğine düşündükçe onu buraya
aldığıma pişman bile oluyorum. Madem ki bu kadar açıldık sana biraz daha
anlatayım. Bu dokuz ay zarfında üç hadise geçti başından.
İlk
evvela zorlu bir gripe tutuldu ki söylediğine göre bir gün yatmış değilim
diyordu. Onun arkasından fabrikada düştü diz kapağını incitti ve davul gibi
dizi şişti hastane doktor derken bir ay çekti, ve alçıda kaldı. O bitti bu
sefer baş parmağının tırnağını kayıp etti. Ve bütün bunlar olurken kızmayım
diyerek benden saklamağa çalıştı. Fabrikada düştüğünü iki gün sonra diz şimeğe
başladığı ve yürümekte zorluk çektiği zaman anladım. Parmağı kangren nerede ise
oluyordu sonra söyledi. Ve bütün bunlar taşındığımız ve fabrikada kaldığımız ve
en parasız olduğum zamana denk geldi. Bütün bunlara rağmen henüz kendi bir
dolarına dokunmuş değiliz. Bizde yer içer yatar, immg.? İşleri ve avukat
paraları hepsi bizden harcanır. Yalnız dışarıda kendi keyfinin ....ğı paraları
cebinden veriyor ki, onu da bazan ....de bayan Morganlarda, bazı bizim
apartmanda çalışıp aldığını harçlık ediyor. Öyle ki kendi paralarını henüz hiç
dokunmuş değil öyle ki Surpik kuyriğe (Erm:abla) söyle hiç canını üzmesin.
Araba kullanmasına gelince ona mani olamam, çünkü o yaşta biri arabasını burada
hiç birşey yapamaz. Ona tam serbestlik tanıyorum. Ve her istediğini yapıyor hiç
birşeye bani olmuyorum, lüzum olan nasihatları verip gerisini kendisine
bırakıyorum. Şimdi bende ü. Araba var, biri hemen hemen onun emrinde. Bir de
dalgınlık var. Kapıyı kapamağa unutur, geçenlerde havuzun suyunu açık
bırakmıştı. Daha evvel elektrik ocağını kapamadan yatmıştı, tabii ki onun bu
bizim ki çok zaman çocukları bile ona emanet etmeğe korkuyor. Geçenlerde biz
evde olmadığımız zaman bizden izinsiz eve arkadaşını ve kız kardeşlerini davet
etmişti. Onu sonradan haber aldık ve kulağını biraz büktüm. Daha evvel de benim
adıma İst.dan gelen bir mektubu açmıştı. "Arto bu mektup kime gelmiş"
sana dedi. Niçin açtın dedim. İst.dan geldi diye dedi. Bizim evde kaide kimin
adına gelinmiş yazı olursa sadece onun sahibi açabilir, sen değil, bana gelmiş
mektubu, Masy bile açamaz dedim. Onun haricinde Gülbenklerde çok samimi, tuttu
bir sefer onları evin kapısına kadar getirdi, 100 bin dolarlık ev olduğunu,
içinde yüzme havuzunun ve barının bulunduğunu söylemeğe kadar gitti. Sen
bunları onlara söylemekle beni yükseltmiyorsun, onları bana karşı kudurtuyorsun
dedim, sakın söyleme apartmanın da bulunduğunu sorarlarsa Berçindi diyerek kes
at dedim. Şu an ben bu mektubu yazarken o bir haftadır Morganlarda çalışıyor ve
Morganlarda Gülbenklerden iki eve yukarıda oturduğu için haber aldığıma göre
sabah akşam berabermişler. Gidiş gelişine aldırdığım yok fakat haberler gider
diye korkuyorum. Geçenlerde bununla konuşmak için kız bizim eve kadar telefon
etti. Daha evvel de Armenian Olympie de Arto yanımda diye yanımıza geldi. Talin
davasını burada da kendisi ile uzun uzun konuştum ve olan bütün şeyleri
dinledim nokda, nokda kendisinin nelererde hatalı olduığunu söyledim ve kendisi
de bütün hatalarını kabul etti fakat herşeye rağmen daha halen bu saat bir
ümitle bekliyor ki acaba bir yol buluruz mu diye. Herşeye rağmen onu çok
seviyor, onun herşeyi ile ilgileniyorum
ve onu neşeli tutup evini aratmamağa bakıyorum. O da buna karşılık olsun ev
işlerinde olsun fabrikada bana sağ elini vermiş bütün hızı ile yardım etmeğe
çalışıyor, hatta çok zaman Ahpar, sen yorulma o işi de ben yaparım diyerek bana
destek oluyor.
(mektubun
gerisini maalesef bulamadığım için buraya kadar olan bölümünü yayınlıyorum)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder